Fidan Çolak 1961 yılında Elbistan'a bağlı Çiftlik köyünde doğdu. Sekiz çocuklu bir ailenin en büyük kzıdır. Çocukluğu Anadolu'nun zorlu köy hayatı içinde geçer. İlkokulu köyünde okur, maddi, siyasi ve manevi durum el vermediğinden, bir daha okulun olunu göremez. Buna rağmen okuma hevesi hiçbir zaman körelmez ve öğrenmeye olan tutkusunu kendi çabasıyla gidermeye çalışır. 1978'de aile kararıyla amcasmın oğlu Ökkeş ile evlendirilir. Bir oğlu ve üç kızı olur. Babası Hüseyin yetmişli senelerde Avrupa'nın yolunu

Bir şeyi seçmenin birçok bakış açısı vardır; bu çoklu bakış açısının paydasını, birbirine yedirerek oluşturduğunuzda, seçkinin de niteliği yükselir. Kendi şiirlerimden bir seçki yapmayı düşündüğümde, kuşku yaşamadım değil. Ancak şiirlerimin ruh hali bana ait olduğundan, buradan yüzümün akıyla çıkacağımı düşündüm. Ayrıca benim bakış açımla okurun bakış açısı birbirini tartabilecekti. Bu seçtiğim şiirler, kendimi şiir dünyasına anlatmak işlevini de görecek aynı zamanda. Seçilmiş şiirler, yaşamın daha öne çı

Gittin beni göremeden Yutkunamadığım bir nefes gibi düğümlemdi gidişin Taş duvarlardan sızdı gözyaşlarım ve paramparça olmuş yüreğim İnanmadığım bir tanrıyı tecelli ettirmek Sana dua etmek İki denklem arası tefekkür etmekti Beni göremeden gidişin

Hiç bir bina aşk binası gibi sağlam değildir. Aşk binasını kuranlara binlerce aferin. Muhabbet badesinden doyası içmeyen insan, Aşk'ın nice dertlere derman olduğunu bilemez. Aşk sırrından haberdar olan her akıl sahipleri Aşk bostanının cennet gülünden üstün olduğunu anlamıştır. Gönlüme levhi mahfuz defterinin başlangıcında Hayber Kalesi Fatih'i Şahın fazileti gelir. Medine şehrinde ateş göklere yükselince Peygamber kızı Fatıma'nın ağlar sesi gelir. İmam Hasan'ın şehit oluşu canıma ateş saldı. Herzaman

Mahmut Baycan 1950 yılında Ardahan'da doğdu. İlk, orta ve liseyi Ardahan'da okudu. Öyküleri, şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. İlk şiir kitabı "Anka Kuşu Öldü mü?" 2005 yılında yayımlandı. Mahmut Baycan şiirlerinde alçak gönüllü bir diziliş var. Kimi zaman lirik öykülemeler, kimi zaman içten abartısız acılar, kimi zaman da çocukluk aşklar ve arkadaşlar geliyor dize dize... Şair kitap boyu bazen masalsı anlatımla bazen de acılara pes demeyen dirençle şiir şiir gezdiriyor bizi. En güzel kil

Oturma odasında bekliyorum Elleri yağmur saçları siyah kadını Semtimize sağanak aşk lazım Suretinde kırık tarak lekesi Kaldırımda küçük göl Suyun aynasında ayakları Bir masal gibi biner dolmuşa Kucağında üşüyen annesi İçimden söküp attım gölgemi Gizlenmekten usanmış tenhada Günlük yanılgılar zamanında Sildim karanlık gözlüklerimi Sabah yalnız Gece kimsesiz

Eyvallah Muhammet Ali'yi içten severim Sayarım Fatma'yı niyaz ederim Hasan'la, Hüseyin'le yola girerim La ilahe illallah Allah hü Allah Zeynel'le devamdır Ehli Beyt soyu Ne güzel coşuyor Bakır Cafer ulu Hak aşkıyla sürelim doğru yolu La ilahe illallah Allah hü Allah La feta okudu Musa'yı Kazım Şah Rıza derdimize olsun ilacım Her zaman her yerde şevkle duacım La ilahe illallah Allah hü Allah Muhammet Taki'nin kanıdır Naki Ver içinde aşkı Hasan Askeri Mehdi Sahib Zaman gelecek belli La ilahe illallah Alla

Kemal Köksal, duygu ve düşüncelerini hayatın gerçekliğiyle yoğuruyor. Şiir merdiveninin ilk basamaklarında olduğunun farkında; Yaşayıp yazdıkça çoğalacağına inanıyor. İnsancıl Dergisi'nin Felsefe, Hayda Ergülen'in Şiir Atölyesi'ne devam etmesi, şiirden kolay kolay vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Yer ile Gök adını verdiği bu ilk kitabından sonra da şiirler yazacaktır. -Bülent Güldal

Ateş Hırsızları Söylencesi'nin elinizdeki yeni basımı, ressam Yılmaz Aysan'ın 1987 yazında, şiirler daha dosya halinde elden ele gezerken çizdiği ve sonraki yılların zorlu koşullarında yitirilen "kayıp desenler"i de otuz yıl sonra bir araya getiriyor: Refik Durbaş'ın ifadesiyle ülkemizin büyük toplumsal çalkantılara konu olan son kırk yılında derin izler bırakmış "ateş kuşağı"nın "hayat, aşk ve ölüm tutanağı."

Yazar özellikle şair doğumluysa o bir kuştur. Neden kanatlarım olmadığını soracaksınız bana: Dokunmayın kalbime cam kırıklarından elleriniz kanar, bebek gözyaşlarıyla ağladım, o kadar saftım ki insanoğlu karşısında, bir hayalet gibi düşler içinde dolaştım gerçek dünyada. İnsanları çok sevdim çünkü adım Aşk'tı ve yaşım dünyanın doğuşu ile birdi. Okuyucu fidan dikti gönül ormanıma. Yazı ile soluklanırken ciğerlerimi yakan dünyanın acı havasında tek bir okuyucu da olsa, bahar havası estirdi yüreğime. Biz çoğ

Furuğ'un şiirini, günümüz Farsça şiirinin ve Nima'nın basit bir devamı olarak görmek kanımca eksik olduğu kadar hatalıdır ve büyük ölçüde Furuğ'u tanıyamamanın ötesinde ona yapılan büyük bir haksızlıktır. Haksızlıktır; çünkü o, oturduğu pencereden görülenleri, nasıl görmemiz gerektiğini bize anlatmak için çok acılar çekmiştir. Onun acısı tüm İran kadının asırlar boyu çektiği acıların tümüdür... Haşim Hüsrevşahi İranlı şair Furuğ Ferruhzad'ın şiirlerinden yapılan birçok seçki içerisinde en sevileni Yaralarım

Sâdî-i Şirâzî'nin çağları aşan ve İran'dan yayılarak bütün dünyada yankılanan eseri Gülistan, Mehmet Kanar'ın yetkin çevirisi ve iki dilli baskısıyla okura sunuluyor: "Yağmurun temiz tabiatında yokken aykırılık, bahçede lâle biter, kıraç toprakta diken. İmkânsız görünen işlerin çekme kaygısını; olma umutsuz. Karanlıktadır çünkü hayat suyu."

Sevgili okurlarım sevgili şiir severler 1966'da Rize Merkez ilçe Anbarlık köyünde doğdum ilkokulu Anbarlık köyünde okudum ortaokulu ise aşağı Mürderisler köyünde bitirdim. 1981 yılında Etiler Akaretler mahallesinde bayan kuaförlüğüne başladım. İlk şiir yazmaya 1989'da başladım. İlk Şiir kitabımı 2001 yılında kendi imkânlarımla yayımladım. 2008 yılında Mürekkep Yayınevinde bir şiir kitabım yayınlandı. 2011 yılında yine Mürekkep Yayınevinde bir şiir kitabım yayınlandı. Tekrar öykü kitabımı yayınladım. 2015 yı

Sargılardan Kurtulmuştur Benim aşkım küle benzer Odunluktan kurtulmuştur Açma yarem dinmek ister Sargılardan kurtulmuştur Viranlardan vehim gelmez Saraylara ahım gitmez Aşkım yele güle gülmez Kaygılardan kurtulmuştur Taşa baktım taşta gördüm Manzarayı başta gördüm Aşka bağlı benim gönlüm İkilikten kurtulmuştur Küfür tarlasına girmem İster okka ister dirhem Nefes haram lokma vermem Dirilikten kurtulmuştur Turabi'nin yükü mihnet İster sabır ister şükret Böyle zahmet cana minnet Şüphelerden kurtulmuştur

Dîvân, 17. yüzyılda yaşamış Melâyê Cizîrî'nin yazdığı tek eserdir. Cizîrî'nin şiirleri metafizik ve ruhsal bir derinlik içermekle birlikte şairin sadece geleneğin getirdiği klişelere, mazmunlara yaslanmakla yetinmeyip metaforlara, alegorilere dayalı karmaşık ve çarpıcı bir düşünsel arka plan kurmayı ustalıkla başardığı görülür. Bu şiirlerde aşk ve güzellik kavramları bütünlük içinde, bir arada ele alınır. Şairin mistik tutkusu kendini açıkça gösterir. Araştırmacılar tarafından "varlığın dört temel unsurun

Erenlerin yolu uzun. Yüreğim de senin sızın. Sevdiğime bir tek sözüm. Şu yarama merhem olsan. Esen yelde esip gelsen. Sevdiğimi bir kez görsen. Neler çektim sen bir bilsen. Dertlerime derman olsan. Tütüyor sevdan gözümde. Sana bağlıyım özümde. Riyakarlık yok sözümde. Dilime tercüman olsan.

Gerçek Erenler'in yolunu sordum Hakka doğru gider bu yol dediler Çalışıp bu yola emek sar eyle Emeğin hiç zaya gitmez dediler Doğru çalıştım hile katmadım işime Katmadım haramı ekmeğime aşıma Sabır derecesinde Erdemli'yi buldum Güzel ahlakı buldum ben bu yolda Gerçekler yolunda özümü pişirdim Meylimi vermedim ben dünya malına Hak aşkıyla yandı bu Dertli Bayram Buldum ben adaleti bu doğru yolda

Güzel Köylüm Küçükken senden kuzular otardım Şimdi uzağım senden güzel köyüm Dedem babam hep sende yaşadılar Hatıralarla dolusun sen güzel köyüm Sanma ki ben her an özlemem seni Her bir anıların ağlatır beni Gördüm ki yıkılmış köyün her yanın Gene sana geleceğim ey güzel köyüm İnan ki sana kızarak göçmedim Yoksulluktan kurtulmaktı amacım Çokça gezdim koca bu Avrupa'yı Senin güzelliğini bulamadım köyüm Bulut'um yüreğim çok çok yaralı Gezip dolaşmamda belidir halı Sana bakmasa da muhtar ve vali Bir gün sa

Samuel Beckett (1906-1989) Geçtiğimiz yüzyılın büyük edebiyat belleği en parlak, en karmaşık, en verimli sayfalarından bazılarını Beckett'e ayırdı. Önemli bölümü Türkçeye aktarılmış olan Beckett kütüphanesinin görünmeyen rafını, onun bir "kazı alanı"na benzeyen şiir dünyası oluşturur. Şair Beckett, yeryüzü tabakalarının arasında kendi öznel şiirinin "kazı"sını yapmış, bulduğu "eksik" malzemeyi kemikleri, çökeltileri, mırıltıları, ıslıkları daha da eksilterek değerlendirmiş, yorumlamış ve okura sunmuştur. B