Galata Kulesi'nin dibi abluka. şarap içmek de yasak! ben bu martı halimle kule duvarına yaslansam tomarlar kabarır... ablukacılar sırıtır... turnikeye bir tekme atsam binlercesi öbeklenir. bir martıyı öldürme saatidir... Kız Kulesi, Galata Kulesi ve Deniz ağlamadan hepiniz martı olsanız gemilere dolsanız... Akla Uygun Aşk, şiirle yola çıkar, doğaya karışır, insanın taşı yontmasından güç alır, her yeni uğrakta bir başkaldıraya ve ihtilal bilgisine varır. Bu bilgi, aklın doğa içinde, ye

Biz seninle Bir gıdım sevinç Yasadışı bir ses Her gece Kalbimiz suya inecek diye Bulutların ağzını açık bırakmıştık Biz seninle Kayıp yılları bir bakışla aşmıştık Biz seninle bir bakış aşktık

bizim annelerimiz iki uçurum arasında doğurdu bizi açılıp kapanan ve hep derinleşen, dibinde karanlıklar yetişen oynak bir uçurumda. biz onlara bin uçurum verdik parçalansınlar diye bin kere... yaşadıkları hayat bir gül yüküydü, hep ağır goncaları gören bizdik, dikenlerse bir astardı tenlerinde, hep kanatan. iki uçurum arasında doğurdu annelerimiz bizi sorsak onlara, ne denli acıdır dikenin zulmü? sorsak onlara, ki yeniden doğururlar gülerek bizi. Gözlerinde ve göğüslerinde eski yüklerin dikenli izi Annel

Ferraş Oldum, Ocağımı Süpürdüm Ferraş oldum ocağımı süpürdüm On iki imamların dergâhına yazıldım Nur'dan kumaşları, nur yüzlülere dağıttım Kırklar meclisinde giydim cübbemi Cübbemin sırtında tek yıldız vardı Rengi, Güneş, rengi kızıl renkliydi Kırkların meclisi sema'da idi Ferraş oldum, Allah'ıma ehlime Mürşid'lerin dergâhına yazıldım On iki imamların arasına katıldım Nur yüzlü, Muhammed efendime kavuştum Ehli-Beyt'e aşık oldu bu ferraş Ali aba ocağına niyazım Al yeşil, örtüleri giym

Kimi Edebiyat uzmanlarına göre edebiyat tutkusu bir hastalıktır. Kimilerini zamanla terk ederi kimi insanlarda ise kronikleşir. Benim bu hastalığım Bulgaristanda geçen çocukluk yıllarıma kadar uzanır. Şiirlerim ve makalelerim Yeni Işık Halk Gençliği Kominizim Bayrağı ve Yeni Hayat dergisinde yer aldıklarında çocuk denecek yaştaydım yaraları hala kapanmayan o asimilasyon yıllarına kadar. 1989 yılında zorunlu göç nedeniyle Türkiye'ye gelince bizdeb daha çok önce sürgün edilmiş eşimin yanında yani Kırklareli

Kudretten yazıldı kara kader Genç ömrün boşuna oldu heder Bu dertle bilmez Leyla ne eder Konuşmam artık söz senin olsun Bu Tatar'ın başına dertler kondu Canım diyen canan saçını yoldu Sesiz gelen ecel kapımı vurdu Daha çok erken şimdi vakti değil Tüketti Çoruh'u haftalar aylar Kırıldı bağrında binlerce faylar Söküldü geçmeye köprüler raylar Ömründe depremler oldu oluyor Fikret der yürekte umut solmasın Sevginin yerini nefret almasın Yeter ki ucunda ölüm olmasın Ben seni sevmişim nazlı cananım

''Gürün'dür Sivas'ın yeşil bağları Tohma'ya serpilir balık ağları Yazın serininde yayık ayranı Sinemde sızlayan Gürün'dür, Gürün''

Abdullah Rıza Ergüven, günümüzün ozan, yazar, denemeci, eleştirmen ve düşünbilimcilerinden. 1925te Avanosta doğdu. 1952de İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümünü bitirdi. Resmi bir kurumda çalışırken çeşitli baskı ve yıldırılar karşısında görevini bırakmak zorunda kaldı. 1967de İsveçe gitti. Wennergrens Center (1968-71)de İsveç Dili ve Yazını öğrenimi yaptı. Bir süre çevirmen olarak çalıştı (1972-77). 1978-90da Stockholm Üniversitesinde Öğretim Görevlisi, Lektor i turkologi ve Araştırıcı olarak çalıştı. 19

Gelin Kardeşler Birlik Olalım Gelin kardeşler birlik olalım İkrarımız Muhammet yolumuz Ali Fehmedip hakkı özümüzde görelim İkrarımız Muhammet yolumuz Ali Pirimi sorarsan Hünkar Hacı Bektaşı Veli Ezeli evraktan ikrar vermişiz Cümle canları da kardeş bilmişiz Yalandan haramdan garezden ayrı kalmışız İkrarımız Muhammet yolumuz Ali Pirimi sorarsan Hünkar Hacı Bektaşı Veli Ser çeşmeden gelir bizim suyumuz İbrahim Halilullah'dan gelir bizim soyumuz Haktan gelir kısmetimizpayımız İkrarımız Muhammet yolumuz Ali

Beni Yurdumdan edenler Umutlarımı kül ufak Yakınımı uzak edenler Şimdi ellerini uzatarak Benden özür dileyenler Hayatımı toz duman Vatanımı haram edenler Benden daha tarumar Fareye dönüşmüş devler

Muhammed Niyazi i Mısri 1618 1694 Malatya'da Aspozi doğdu. Malatya Diyarbakır Mardin Bağdat Kerbela ve uzun süre Mısır'da din ve tasavvuf öğrenimi gördü. 1646'da istanbul'a geldi. 1654'te Elmalık Ümmi Sinan'a mürit oldu. Çağdaşları arasında başlıca sebebi yönetici ve egemen güçle çatışmaları olabilecek yaygın bir üne ulaştı Halk Kültürü'ne dayanıyor olması dolayısıyla şiirleri bu çevrede yankı buldu manzumeleri ezberlenerek ağızdan ağza aktarıldı tarikat toplantılarında coşku ile okunarak yorumlandı. Niyaz

Gamlanma gönül dinle özünü Kalbin ile gözet söyle sözünü Dünya malı ile yorma gözünü Ulu mevlam bizi gözetse gerek Deli poyraz olsam eğmem dalını Kıyamam, diyemem öbür yanını Kadim yıldızımsın bilmem sanını Ulu mevlam bizi gözetse gerek

Hem Kara Donlu Halkam altın zincir ona bağlıyım Pirim Kara Pirbad hem kara Donlu Mürşidim Ağuçen Pirim Rehberim Pirim Kara Pirbad hem Kara Donlu Ceddim ikrar vermiş biz de vermişiz Dört kapıyı bu Hak yolda görmüşüz Hem rehber hemi pir mürşit demişiz Pirim kara Pirbad hem Kara Donlu

Gül Özmetin, Rizenin Fındıklı İlçesinde doğdu. İlkokulu Ankarada, ortaokul ve liseyi İzmirde tamamladı. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümünü bitirerek, bir süre Anaokulu Öğretmenliği yaptı. Daha sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi, AÖF / İktisat bölümünü bitirdi. Çalışma hayatı İzmirde devam etti. Şu an Marmariste üyesi olduğu bir siyasi partinin Belde Örgütü Yönetiminde yer alıyor. Gül Özmetin şöyle diyor: Kâğıt ve kalemle dostluğum çocukluğumda başladı ve sanırım ölene kadar bu dostluk hiç bitmeyecek Haya

Herkes için bir vicdan takın askıya filmin sonuna yetiştirin bütün çığlıkları, kederleri, düşleri sonra yola düşüp, iyi yolculuklar görün... Özgün E.Bulutun şiirleri güçlü bir kalemden çıktığını haykırarak düşüyor kitabın sayfalarına. İlerledikçe kendinizden ve hayattan çok şey bulacağınız dizeler bittiğinde üzüleceksiniz, yeni bir şiir ve şairin ayak seslerini duyuyor olacaksınız...

Cem erenler iklimdir, her dem nevbahar olur. Zaman, mekan dört cihet anda bi karar olur Bu bir Enel-Hak demidir, can canana yar olur Hak'tan gayrı sevdalar esmalar ağyar olur.

Değil mi? Kulların kalbini bir güneş gibi Isıtan Allah'ın aşkı değil mi? Bütün kainatın yüce sahibi Kainata hayat veren değil mi? Erler peygamberler elbet uludur Söylediği sözler mana doludur En nihayet Tanrımızın kuludur Gidilen yol O'nun yolu değil mi? O'ndan yüce varlık yoktur dünayda Her şeye kadirdir O Sırrı Hüda Sana senden bile daha yakında Her halini gören bilen değil mi? Tanrı'yı zirkeden imanlı kullar Hak katında hep şefaat bulurlar Sırat Köprüsü'ne menzil alanlar Kibirden fesattan uzak değil

Ali OLGUNun, 12 Eylül 1980 Cuntasının hemen ardından başlayan sürgün yılları, onu siyasi mücadeleden koparmamış ve Avrupanın birçok yerinde Cuntaya karşı yürütülen mücadelenin bir parçası olarak siyasal yaşamını sürdürmüştür. Avrupa sürgün yaşamının tüm parçalanmışlıklarını, gelgitlerini, zorluklarını, acılarını ve sevinçlerini memleket özlemiyle hep içinde barındırmış, yaşam ve sorumluluklarına dair ne varsa bunları şiirlerinde betimlemeye çalışmıştır. Toprak, Gökyüzü, Mavilikler, Şafak, Güneş, Kavga vb v

Umut ettiğim yaşamdan Bilgiyle kurduğum denge Gözlerimi getirdiğim özden Belleğin eksiksiz soyağacı Düşümle zamanın adsız bağı Algıların gizemli ritmi.